Farkında mısınız? Doğal afetlerin sayısı ve etkisi gün geçtikçe artıyor. Buna insan kaynaklı afetler de eklenince dünya yaşanmaz bir hal alıyor. Yaşam ölümün gölgesinde kalıyor, insanoğlunun bu bitmek tükenmek bilmeyen hırsı yüzünden.
Gerildikçe gerilen Anadolu kabuğu insanların bedeninde ve kültüründe yer buluyor kendine. Doğu Anadolu insanı sıkışıp yükselen kabuk üzerinde daha bir sert ve kaba yapılı. Batı Anadolu kabuğu ise, genişleyip çöktükçe üzerinde yaşayan insanları da rahatlatıyor. Buna ayak uyduramayanlar göçebe hayatı benimseyip, mekik dokuyor doğu ile batı arasında.
Peki! Kim, nereye koşuyor? Afetlerin kol gezdiği bu dengesiz dünyamızda…Çıkar ilişkileri havuzunda yüzmeyi bilenler için herşey mübah. 12 Eylül sonrasının sinsi kırıntıları, karanlığın ucundaki kara delik gibi, sonsuzluğu kamçılamakta. Her darbede bir isyan, her isyanda çoğalan bencil duygular bizi hırsın pençeleriyle avuçluyor.
Bıçak sırtında yaşamak diye buna derim ben. En ufak bir hatada uçuruma sürüklenmek. Bazen kendiniz, bazen de en yakınınızdakilerde gelişir bu tür duygular. Hayata küsmenin dayanılmaz hafifliği içinde yaşama son vermek. Bir işe yatkınlık ile bir işte yetkin olmama durumu arasındaki tezat ilişkiler, bizi yaşamın kıyısına itiyor.
Ne için yaşar insan? Mutlu olmak için mi? Mutlu etmek için mi? Hedefe kitlenmiş bir atmaca gibi yaşamak nereye kadar? Kendi doğrularında boğulan bencil insanlar, neyi amaçlar? Üstün ırk yaratmayı mı? Yoksa koşarken yön değiştiremeyen bir domuz misali, yaşam duvarına toslamak için mi yaşar insan? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Her yaşamın kendine özel bir kıyısı vardır. Tıpkı her denizin farklı özelliklere sahip kıyıları olduğu gibi.
Kıyı şeridi geniş denizlerde, çeşit çeşit canlılar yaşam olanağı bulur. Gel-gitleri çoktur bu tür yerlerin, bazen deniz karayı basar, bazen de kara denizi. Sonu gelmeyen gel-gitler histerik duygulara özenircesine salınıp dururlar. Bazen düşler denizinde gezinir, bazen de denizi düşler çıtkırıldım balıkçıl kuşları. İnce duygularla bezenmiş kırık kalpli taze gelinler, neden sonra savruluverirler istemsiz limanlara.
Deniz aniden kabarır bazen, büyük bir depremin ardından, karaya doğru ilerler ve içindeki her şeyi bırakıverir yaşamın kıyısına. Tuzlu sular bulunduğu yerin onlara ait olmadığını görünce, hızla geri çekilir utangaç bir çocuk gibi. Gelirken getirdiklerini geri götürecek zamanı bulamadan. Biz de öyle değil miyiz? Büyürken sürekli yükselerek ilerlemek isteriz. Ta ki, yerçekimine yenilene kadar. Sonra içeriden ya da dışarıdan bir darbe yersiniz. Önce sarsılır, direnirsiniz. Sonra durulursunuz. Her darbede bir adım daha yaklaşırsınız yaşamın kıyısına.
Bazen, hiç beklenmedik bir anda şiddetle sarsılır körpe beyinler. Dil, din, ırk ve yaş gözetmeden oluşturulan yaşam alanları birdenbire enkaza dönüşüverir. Bu enkazın altında kalan elli bini aşkın canın kalbi, 78 saniye süren sarsıntı sonunda duruverir, saatler geçtikçe geriye kalanların umutları tükenir. Ardından bir yıl geçse de, gidenlerin kalanlarda bıraktığı derin izler katlanarak büyüyecektir. Bu aşamadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Her şeyin sıfırlandığı bir ortamda İnsanoğlunun hayatta kalma şansı başkalarının vicdanında gizlidir artık.
Bazen, kıyısı dar bir deniz ani bir yükselti ile sizi yaşama bağlar. Gri tonların olmadığı bu yükseltiler, yaşamları boyunca, siyah ile beyazın renkli dünyasını birbirinden ayırmaya çabalar. Güneş doğduğunda çatık kaşlı gözlerinde hüznü taşırlar. Günün sonunda ise, aydınlığın karanlık denizinde yok olurlar.
Bu sınıfların dışında kalanlar sıradanlığa kafa tutarcasına sivrilirler bulundukları ortamda. Kendinden olmayan insanlarla bağ kurarlar uçurumun kıyısında. Peki siz hangi sınıftansınız? Gönlü zengin geniş kıyıları olan bir deniz mi? Gri tonlardan yoksun renksiz bir kişilik mi? Yoksa topluma uyumsuz sıradışı bir kişilik mi belirliyor yaşantınızı.
Siz iyisi mi, hangi afet yaşanırsa yaşansın, gerçek dostluklardan vazgeçmeyin, vicdanlı olun, vefalı olun, dürüst olun, yaşamda kalın, sevgiyle kalın.
Bir insan kendini, beni, onu ve ülkesinin açmazını ancak bu kadar güzel ve anlamlı ifade edebilir. Tebrik ederim Hasan.
Hasan hocam Mühteşem Elinize sağlık
Kutlarım Hasan. Devamı gelsin
Hasan hocam...ellerine yuregıne saglık..cok guzel olmus gercekten..TEBRIKLER...
Ayaklarımızın altında hareketsiz sandığımız zemin davranışları da insan ruhuyla ne kadar benzeştiğini bu kadar güzel anlatan bir yazı okumadım doğrusu. Çok ilham verici bir yazı.