İnsanoğlunun varoluşundan beri merak ettiği iki konu vardır: (1) binlerce yıl önce ne olmuştu ve (2) gelecekte ne olacak? Çok ilginçtir ki, ilk sorunun yanıtı jeolojik kayıtlarda saklı. İkinci sorunun yanıtı ise, yine geçmiş jeolojik kayıtları doğru tanımlayıp anlamamıza bağlıdır. Ruhların Göçü veya Reenkarnasyon da geçmiş yaşantıyı hatırlama ilkesine dayanır. Konuyu açacak olursak;
Jeoloji biliminin temel bir felsefesi vardır. Buna göre, günümüzde olan doğa olayları geçmişte de meydana gelmiştir. Ya da, geçmişte olanlar gelecekte de olacaktır. Yani doğadaki her şey jeolojik bir döngü içinde tekrar eder. Mesela günümüzde denizler var ise, geçmişte de deniz alanları var olmuş demektir. Bunu, dağların zirvesindeki kaya katmanlarını kırıp içine baktığımızda gördüğümüz denizel fosillerin varlığından anlayabiliyoruz. Benzer şekilde, bir bölgede günümüzde deprem oluyorsa, geçmişte de olmuş demektir veya bir bölgede geçmişte deprem olmuş ise, gelecekte de olacak demektir. Bu depremlere neden olan sismik tehlike kaynakları (faylar) da, aynı canlı varlıklar gibi; doğar, büyür ve ölür. Faylar doğduklarında milimetre uzunluğundadır, yer kabuğunu yavaş yavaş kırar, kırıklar zamanla birkaç kilometre uzunluğa erişir ve yıkıcı depremler üretmeye başlar. Fakat faylar da zamanla yaşlanır ve başka bir fay tarafından kesilince ölür. Bugün Türkiye’de 12.000 yıldan beri deprem üreten faylar “diri fay” sınıfında değerlendiriliyor. Fakat diri fay sınıfında değerlendirilmeyen ölü faylar da, yerkabuğundaki stres yönlerinde değişim olduğunda yeniden dirilebilir. Mesela Anadolu’daki ölü fayların önemli bir bölümü, bölgedeki stres değişimlerine bağlı olarak yeniden dirilmiş (re-aktive olmuş) ve günümüzde deprem üretmeye başlamıştır. Faylarda tekrar eden bu yeniden doğuş, insanlardaki Reenkarnasyona benzetilebilir. İnsanoğlu da doğar, büyür ve ölür. Fakat birçok inanışa göre de, Ruh Göçü sayesinde başka bir bedende yeniden dirilebilir. Türkiye’de özellikle Adana-Mersin-Hatay yöresinde yaşayan insanlarda gözlenen Reenkarnasyon, dünya ölçeğinde Budistlerin başını çektiği bir buçuk milyar nüfusa yakın insan inancında kendine yer bulur.
Reenkarnasyon konusunda yapılmış çok sayıda çalışma şunu gösteriyor: Önceki yaşama ait bilgiler kozmik zihin sayesinde hatırlanıyor ve ruhun yeni yerleştiği bedende önceki bedene ait bir iz bırakıyor. Mesela benim sağ gözümde siyah bir leke var. Bu leke ruhunu taşıdığım insanda da mevcutmuş. Bunu çocuk yaşlarımdayken önceki yaşantımı hatırladığımda öğrendim. Yani Antakyalı biri olarak, ben de önceki yaşantımı hatırlayanlardanım. Hatta üniversite çağlarımda Tıp okuyan arkadaşlar reenkarne olan insanlarda ruh ile beden arasındaki bağın çok zayıf olduğunu ve bu tür insanların astral seyahatlere çıktığını söylediklerinde, bunu uygulama kararı almış ve öğrenci yurdunda bir deneme yapmıştım. Bornova’daki yurt ranzasında sırt üstü uzanıp trans haline geçtiğimde üstten kendime bakmayı becermiştim. Fakat tam o aşamada insanın içine bir ölüm korkusu giriyor ve daha ilerisine geçilemiyor. Bu olaydan sonra birçok kez denediğim halde, kendimi üstten görme aşamasına geçemedim.
Başka bir bedende yeniden doğuşun kadim bir geçmişi de var. Mesela, Şaman topluluklarında insanın birden fazla cana sahip olduğuna inanılır. Tek Tanrılı dinlerde ise, reenkarnasyonun varlığına dair açık bir bilgi olmamasına rağmen, Kuran’da “Allah’ın varlığını nasıl inkâr ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir; nihayet ahirette yalnız O’na döneceksiniz. (Bakara, 28)”, veya Musevilikte Hz. Adem'in önce Hz. Nuh, sonra Hz. İbrahim, sonra da Hz. Musa olduğuna inanılır. Hıristiyanlıkta da kendine yer bulan reenkarnasyonu, Platon ve Pisagor gibi Antik Yunan filozofları da dile getirmiştir. 20'nci yüzyılın en büyük sürrealist ressamı Salvador Dali gibi insanların da reenkarne olduğunu düşündüğümüzde, spiritüalist düşünce niteliğindeki reenkarnasyonun insan yaşamında en çok merak edilen konulardan biri olmaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Belki “Gelecek” geçmişte saklıdır. Ne dersiniz? Jeolojinin temel ilkesinde belirtildiği gibi “The Past is the key to the Present”.
Kim bilir, belki de, Şubat 2023 Kahramanmaraş ve Antakya depremlerinde yitirdiğimiz canların ruhları da, yeni doğan bedenlerde kendine yer bulduğunda, geçmişi geleceğe taşımış olacağız. Ne demiş Eşkiya “Korkma, sadece toprağa gideceksin. Sonra, toprak olacaksın. Sonra, sularla birlikte, bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin. Oradan, özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki, belki o arı ben olacağım”. Kim bilir?