Süreyya Sedat/Toplumsal cinsiyet rolleri, biyolojik olarak kadın ve erkek olarak dünyaya gelen bireylere farklı kalıplar oluşturarak kadınlara ‘kadınlık rolleri’ni, erkeklere de ‘erkeklik rolleri’ çizen katı, kalıp ve baskıcı tutumlardır. Bu tutumlara karşılık Türkiye’de ve dünyada, feminist çalışmalar her geçen gün daha çok yoğunlaşıyor. Ancak ‘feminist çalışmalar’ derken sadece kadın hakları üzerine olan çalışmalar değil, en az kadın çalışmaları kadar yoğun ve önemli bir yer barından erkeklik çalışmaları da önemli ölçüde gerçekleşiyor. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Başkan Yardımcısı ve akademisyen Emir Özeren, erkekliğin belirli performanslar sonucu kazanıldığını ve bu performansların yarattığı stresin birçok erkekte anksiyete bozukluğuna sebep verdiğini belirtti.
Erkeklik nedir?
Erkeklik nedir dediğimiz zaman biyolojik erkeklikten bahsediyoruz ama erkeklik aslında biyolojik olmaktan ziyade toplumsal bir inşadır. Yani erkeklik dediğimiz erkeğe giydirilen, yüklenen, erkekliğe dair toplumun erkekten yapmasını, gerçekleştirmesini beklediği rollerdir. Bunların hepsi erkeklik şemsiyesinin bileşenleri olarak karşımıza çıkıyor. Erkeklik, tıpkı kadınlık gibi biyolojik değil toplumsal bir inşadır. Erkek doğulmaz erkek olunur diyoruz ve bu kimliği belli bir performans sonucunda erkeğe veriyoruz. Yani toplum erkekten erkekliği kanıtlamasını, sergilemesini bekliyor ve bu ‘erkekliğin’ kanıtlanması da özellikle erkeğin akran grupları karşısında erkekliğinin onaylanması, pekiştirilmesi anlamına geliyor. Erkeğin aslında erkekliğini belli performanslar sayesinde kazandığını görüyoruz.
Erkeklere yüklenen “erkeklik rolü” psikolojik ve fiziksel olarak erkekleri nasıl etkiliyor?
Erkeklik rolü, erkekleri hem psikolojik hem de fiziksel olarak olumsuz etkiliyor. Psikolojik tarafından bakarsak, erkekler kendilerine yüklenen bu roller altında ezilebiliyorlar ve bir anksiyeteyle karşılaşıyorlar. Bu anksiyeteyi şöyle açıklayabiliriz, sürekli olarak kendilerinden beklenen eril rolleri gerçekleştirmeye çalışırken aslında kazandıkları ‘erkeklik kimliği’ni kaybedecekleri endişesiyle anksiyeteye mahkûm oluyorlar. Kendince daha az eril gördüğü kadınlara, LGBTİ+ bireylerine şiddet uygulayarak eril kimliklerini bunun üzerinden pekiştirmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz.
Fiziksel tarafına baktığımız zamanda ise erkekler daha fazla erkekliğini kanıtlamak zorundalığı yaşadıkları için tıbbi olarak da medikal olarak da fiziksel bazı hastalıklara daha çok maruz kalabiliyor. ‘Erkeklik’lerini kanıtlama nedeniyle stres uyarımının çok fazla olması, risk almaya istekli ve hevesli olmaları sonucunda da daha fazla ölümcül kazaya, fiziksel yaralanmaya maruz kalıyorlar. Aynı şekilde üroloğa geç gidilmesi de var, bunun nedeniyse ‘erkeklik’e laf getiren bir durum olarak algılanıyor olması.
Toplumumuzda erkeğe şiddet, taciz, mobbing gibi olayların yaşanma sıklığı ve mahkemeye taşınması ne durumda?
Erkekler hem şiddetin faili hem şiddetin mağduru. Yani erkeklerde şiddete maruz kalıyor ama gördüğümüz kadarıyla erkekler gündelik söylemleriyle ve gündelik pratikleriyle şiddeti üretiyorlar.
Türkiye’de erkeklerin şiddet görmesinden çok daha yakıcı olan sorun erkeklerin uyguladığı kadınlara yönelik (eril) şiddet. Buna cinskırım, kadın cinayeti, eril şiddet diyebiliriz. Ancak kadına yönelik şiddet ifadesi söylemsel olarak sorunlu çünkü, şiddet uygulayan özneyi gizliyor. Halbuki bizlerin şiddet uygulayan özneyi belirtmemiz gerekiyor o nedenle de ‘eril şiddet’ ifadesini kullanıyoruz.
Toplumumuzun genelinde ataerkil bir iktidar var. Bunu iş yaşamından aile yaşamına kadar her alanda yaşıyor ve görüyoruz. Peki ataerkil iktidar üzerinde de bir iktidar, baskı yaratan bir güç var mı?
Ataerkil üzerindeki güç, sivil toplum. Özellikle bu konudaki feminist bilincin ve farkındalığın aratmasıyla birlikte aslında hem sosyal medya aktivizmi hem sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri ve hak temelli örgütlerin bu konuda aslında çok daha duyalı oldukları ve ortaya çıkan bir olay karşında organize bir tutum sergileyebildikleri ve bu konuyu da ülkenin gündemine taşıyabildiklerini görüyoruz.
Televizyonda, medyada “erkeklik” nasıl yansıtılıyor?
Televizyonda, medyada erkeklik tek tip erkeklik olarak yansıtılıyor. Şunu belirtmek gerek, özellikle popüler kültür ürünü olan Türk dizilerinde erkek, zengin, sosyal sınıfı güçlü, engeli olmayan, gerektiğinde şiddet uygulayabilen bir erkeklik karşımıza çıkıyor. Yani bizler medyada en çok da televizyonda tek tip erkeklik görüyoruz. Dizilerde engelli erkek, trans birey göremiyoruz.
Daha kapsayıcı bir yaklaşımla farklı erkeklik tiplerinin de televizyonda, medyada sergilenilebileceği ve görünür kılınabileceği bir tartışmanın olması gerekiyor.
Dinlerin “erkeklik rolü”ne yaklaşımı nasıl ve bu rolü nasıl etkiliyor?
Din tarihi ya da din araştırmacı değilim dolayısıyla bu noktada konun uzmanlarıyla görüşmek daha doğru olacaktır ancak dinlerdeki tanrı figürünün bir erkek imgesiyle karşılanıyor olması ve dinlerdeki metnin, dilin eril bir dil olması ataerkilliği bir anlamda güçlendiren, pekiştiren bir durum yaratıyor.
Özellikle de din insanlarına baktığınız zaman çoğunun erkek oluşuyla karşılaşıyoruz bu da dine erkek merkezli ve eril bir yorumun egemen olmasına neden olmakta. Erkek egemenliğinin dinde daha yoğun oluşu kadınlar açısından aslında daha baskı yaratan bir yorum şekli hakim.
Dinin yorumlanmasında, açıklanmasında daha farklı bakışlara ihtiyaç var. Bu nedenle kadın ilahiyatçıların, kadın teologların yapmış oldukları ya da yapacakları yorumlarla dinin toplumsal alandaki etkisi daha farklı bir şekle bürünebilir.
Zorunluğu askerliğe yüklenen kültürel değeri de göz önünde bulundurduğumuzda zorunlu askerlik erkeklerin toplumsal yaşamdaki rolünü nasıl etkiliyor?
Toplumuzda bir erkeklik kurgusuna dahil olabilmek için erkeklerin geçirilmesi gereken zorunlu aşamalar var. Sünnet olmak, askere gitmek, iş sahibi olmak, evli olmak ve baba olmak gibi. Zorunlu askerlik yapmak, heteroseksüel evlilik yapmak isteyen bireylerde, kız alma-verme gibi ritüellerde bile sorgulanan, ‘erkeklik görevlerinin’ kontrol edildiği bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Askerlik, erkekliği şekillendiren önemli bir durak. Erkeklerin anlatılarında, esprilerinde askerliğin önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Erkekliğin orada öğretildiği tutumu özellikle toplumumuzda çok önemli bir role sahiptir.
Zorunlu askerliğe yüklenen militarist bir rol olsa da günümüzde zorunlu askerliğin dönüşümler yaşadığını da görmek mümkün. Orta ve üst sınıf erkeklerin bedelli askerliğe yönlenmesi bir bakıma askerliğe sınıfsal bir yön de katıyor.
Türkiye’de erkeklik çalışmaları ne durumda, bu çalışmalar nasıl işleniyor?
Türkiye’de erkeklik çalışmalarına baktığımız zaman, aslında ülkemize daha diğer ülkelerden daha geç gelmiş olsa da onlarla paralel olarak ilerlediğini söyleyebiliriz. Kadın çalışmalarına göre erkeklik çalışmalarının Türkiye’deki tarihi daha yeni ve erkeklik çalışmaları, “eleştirel erkeklik” olarak literatürde yerini almakta. Ancak eleştirel olmayan erkeklik çalışmaları da var, erkeklerin ataerkisini güçlendiren, pekiştiren anlatılar çalışmalar da bulunmakta. Bunlardan ziyade daha çok mevcut, baskın erkeklik rollerinin tartışmaya açılması gerektiğini, hegemonik erkekliğin bir şekilde dönüşümünü esas alan ve bu konuda sorgulamaya giden erkeklik çalışmaları da var.
Türkiye’de eleştirel erkeklik çalışmaları inisiyatifi var ve bu inisiyatifin çıkardığı bir dergi var, “Masculinity Journal”. Aynı zamanda eleştirel erkeklik inisiyatifinin iki yılda bir yaptığı sempozyum var. Bu konuda Türkiye’de bilgi birikiminin, literatürün gelişmeye başladığını görüyoruz.
Her ne kadar eleştirel erkeklik çalışmaları gelişmeye başlamış ve bu konuda genç araştırmacıların çok önemli, özel çalışmaları bulunmasına rağmen eleştirel erkeklik çalışmalarının sınırlı bir kitlesi bulunduğu için Türkiye’deki akademiler için marjinal olduğunu söyleyebilirim.