SÜREYYA SEDAT/Yazarlıktan, siyasetçiliğe, oyunculuktan, spor eleştirmenliğine kadar çok yönlü bir ressam olan Bedri Baykam, Türk sanatında olduğu kadar dünya çapında da özgün tarzı ve eserleriyle sanat dünyasında çığır açan bir isim. Yüzden fazla sergisi bulunan Baykam, İzmir’de “Kişisel Sergi”sinin kapılarını sanatseverlere açtı. Baykam, üretkenliğinin programlı olmaktan ve çok çalışmaktan geldiğini vurgulayarak, “Risk almadan büyük galibiyetler gelmez. Risk inandığın yolda en iddialı konulara, en doğru şekilde yürümektir” dedi. 
Sizin için ilham nedir ilhamını nereden alıyorsunuz?
İlhamımı boyayla ilişkimden alırım, geçmişimden alırım, sanat tarihinden alırım, siyasal tarihten alırım. Bazen sokakta gördüğüm leke, bir kahvede gördüğüm güzel bir kız veya bir manzara. Denizin dalgalarının gücü hepsi bana ilham verilebilir. Şimdi dolayısıyla o kaynak hiç belli olmaz ama her defasında ya aklıma not ederim ya bir kâğıda not ederim ya da o ruhsal olarak içimde taşırım o hissi.
Yüzden fazla serginiz bulunuyor. Çok kısa bir zaman dilimini uykuya ayırıyorsunuz. Üretkenliğiniz neye borçlusunuz?
Günde ortalama 4-4.5 saat uyuyorum ve çok programlı çalışıyorum. 40 yıldır yanımda bir defterle gezerim o defterde yapılacak işlerim tarihler randevular her şey yazar. 24 Ekim 1986’da ne yaptığımı size defterlerimi açık söyleyebilirim. Programlı olmak, çok çalışmak, az uyumak ve tüm bunların sonucunda bana keyif veren sergiler yapmak bu şekilde ilerleyebiliyorum.
Sizi pek çok farklı yönden tanıyoruz. Ressam, aktivist, siyasetçi... Siz kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?
Esas profesyonel mesleğim sanatçı ve yazar. Ben hayatımı yalnız ressamlıktan kazanıyorum küçük oranda da kitaplarımla kazanıyorum. Fakat Cumhuriyeti savunmak Atatürk’ün fikirlerini yaymak demokrasi, özgürlük, kadın haklarını savunmak benim olmazsa olmaz ikinci vücudum. Zamanımın yarısını maddi değil büyük manevi karşılığı olan bu işlere veriyorum. Bunun dışında beni dinlendiren bir diğer konu Fenerbahçe ile olan bağım, bazen dinlendiren bazen çok yoran. Bu sene de şampiyon olacak inanıyoruz. Çünkü yüzüncü yılında yakışır bu kadar Atatürkçü bir kulübe.
Sonuçta ben tabii ki öncelikle sanatçıyım ressamım, yazarım ama her şeyden önce risk alan yenilikçi ve yaşama müdahale eden bir insanım. Risk alıp o ana kadar dünyada veya Türkiye'de yapılmamış şeyleri denemekten korkmayan bir insanım. Bu da ister istemez bir Bedri Baykam kimliğinin akıllara başka türlü yerleşmesine neden oluyor.
Sizce sanat politik midir?
Sanat politik olmaya mecbur değildir. Sanat isterse yalnız manzaraları, taşları, göğü veya portreleri de resmedebilir. Ama onu resmediş tarzı ve stili, stil seçimi seçimi bile politik olabilir. Öte yandan sanatçı politik sanat yapmakta da özgürdür ama buna mecbur değildir. Mesela benim eserlerimin belki üçte biri doğrudan politiktir. Türkiye'nin ve dünyanın kritik siyasal akslarına, Kendy cinayetine, 68 kuşağına, 27 Mayıs Devrimi’ne, 1919 Atatürk'ün Samsun’a çıkışına, 12 Eylül sansür ve işkence dönemine, Kuvay-i Milliye dönemine her birinin ayrı ayrı sergilerini yapmışımdır. Onların hepsine referans veririm. Yani bu işlerin üçte birine baktığımızda ben büyük anlamda çok politik bir sanatçıyım. Diğerlerine baktığımızda da çok güncel, ebedi konuları kadın, doğa, at onları da o kendisi resmeden birisiyim. O açıdan tamamen kendi stiliyle, evrensel konuları yapan bir sanatçı olmaya çalışıyorum. Biri diğerine mâni değil.
Peki geçmişten günümüze ve global olarak değerlendirdiğinizde Türkiye’deki sanatı ve sanatçıları nasıl buluyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki sanatçılar bütün olumsuzluklara rağmen destek alamamalarına rağmen Kültür Bakanlığı’nın çağdaş sanatçıları yok saymasına rağmen koleksiyonerlerin yalnız sanatçıları yok sayarak çağdaş sanatçılardan hep ucuza resim almaya çalışmalarına rağmen Türk sanatçılar büyük anlamda yol kat etmişlerdir ve çok değerli adımlar atmışlardır. O yüzden Türk Çağdaş Sanatçılarının başardıkları Avrupalı Amerikalı meslektaşlarından ister istemez çok daha önemlidir. Çünkü onlar desteksiz, katılımsız, müzesiz, vakıfsız kendi yağlarıyla kavrularak bu yarışı sürdürmektedirler.
Bir röportajımızda özgürlüğün sizin için çok önemli olduğunu ifade etmişsiniz. Özgürlük sizin için nedir ve hiç özgürlüğün resmini yaptınız mı?
Oğluma öğrettiğim ilk kelime özgürlüktü. Hayatta en önemli şey, bunu çok iyi öğrendim. Hatta oğlum bazen bunu bana karşı kullanıyor ve bazen insan farkında olmadan da özgürlüğünü kaybedebilir. Bazen bir ulus farkında olmadan özgürlüğünü kaybedebilir. Oradan geri gelmeyi bilmek lazım bu benim için de geçerli ulus için de geçerli tüm dünya için geçerli. Özgürlük paha biçilmez. Benim yaptığım resimlerin, yazdığım yazıların makalelerin, kitapların tamamını medyan çizgisini alsanız altından büyük bir şekilde özgürlük risk ve yaratıcılık çıkar.
Riskten kastınız nedir?
Risk almadan büyük galibiyetler gelmez. Riskten kastım mesela bir insanın ‘Ben CHP Genel başkanlığına soyunacağım’ demesi risktir, ‘Dünya sanat gününü dünyaya kabul ettireceğim’ demesi risktir veya ‘Şu dünyanın en büyük müzelerini karşıma alıp sanatın yalnız batı sanatından ibaret olmadığının savaşını vereceğim’ demesi bundan 37 yıl önce delik gibi görülebilir ama risktir. Risk, bütün bunlara rağmen inandığın yoldan yürümektir ve bu şekilde en iddialı konulara en doğal şekilde yaklaşmaktır.

Sizin için ilham nedir ilhamını nereden alıyorsunuz?
İlhamımı boyayla ilişkimden alırım, geçmişimden alırım, sanat tarihinden alırım, siyasal tarihten alırım. Bazen sokakta gördüğüm leke, bir kahvede gördüğüm güzel bir kız veya bir manzara. Denizin dalgalarının gücü hepsi bana ilham verilebilir. Şimdi dolayısıyla o kaynak hiç belli olmaz ama her defasında ya aklıma not ederim ya bir kâğıda not ederim ya da o ruhsal olarak içimde taşırım o hissi.

Günde ortalama 4-4.5 saat uyuyorum ve çok programlı çalışıyorum. 40 yıldır yanımda bir defterle gezerim o defterde yapılacak işlerim tarihler randevular her şey yazar. 24 Ekim 1986’da ne yaptığımı size defterlerimi açık söyleyebilirim. Programlı olmak, çok çalışmak, az uyumak ve tüm bunların sonucunda bana keyif veren sergiler yapmak bu şekilde ilerleyebiliyorum.

Esas profesyonel mesleğim sanatçı ve yazar. Ben hayatımı yalnız ressamlıktan kazanıyorum küçük oranda da kitaplarımla kazanıyorum. Fakat Cumhuriyeti savunmak Atatürk’ün fikirlerini yaymak demokrasi, özgürlük, kadın haklarını savunmak benim olmazsa olmaz ikinci vücudum. Zamanımın yarısını maddi değil büyük manevi karşılığı olan bu işlere veriyorum. Bunun dışında beni dinlendiren bir diğer konu Fenerbahçe ile olan bağım, bazen dinlendiren bazen çok yoran. Bu sene de şampiyon olacak inanıyoruz. Çünkü yüzüncü yılında yakışır bu kadar Atatürkçü bir kulübe.
Sonuçta ben tabii ki öncelikle sanatçıyım ressamım, yazarım ama her şeyden önce risk alan yenilikçi ve yaşama müdahale eden bir insanım. Risk alıp o ana kadar dünyada veya Türkiye'de yapılmamış şeyleri denemekten korkmayan bir insanım. Bu da ister istemez bir Bedri Baykam kimliğinin akıllara başka türlü yerleşmesine neden oluyor.

Sanat politik olmaya mecbur değildir. Sanat isterse yalnız manzaraları, taşları, göğü veya portreleri de resmedebilir. Ama onu resmediş tarzı ve stili, stil seçimi seçimi bile politik olabilir. Öte yandan sanatçı politik sanat yapmakta da özgürdür ama buna mecbur değildir. Mesela benim eserlerimin belki üçte biri doğrudan politiktir. Türkiye'nin ve dünyanın kritik siyasal akslarına, Kendy cinayetine, 68 kuşağına, 27 Mayıs Devrimi’ne, 1919 Atatürk'ün Samsun’a çıkışına, 12 Eylül sansür ve işkence dönemine, Kuvay-i Milliye dönemine her birinin ayrı ayrı sergilerini yapmışımdır. Onların hepsine referans veririm. Yani bu işlerin üçte birine baktığımızda ben büyük anlamda çok politik bir sanatçıyım. Diğerlerine baktığımızda da çok güncel, ebedi konuları kadın, doğa, at onları da o kendisi resmeden birisiyim. O açıdan tamamen kendi stiliyle, evrensel konuları yapan bir sanatçı olmaya çalışıyorum. Biri diğerine mâni değil.

Türkiye’deki sanatçılar bütün olumsuzluklara rağmen destek alamamalarına rağmen Kültür Bakanlığı’nın çağdaş sanatçıları yok saymasına rağmen koleksiyonerlerin yalnız sanatçıları yok sayarak çağdaş sanatçılardan hep ucuza resim almaya çalışmalarına rağmen Türk sanatçılar büyük anlamda yol kat etmişlerdir ve çok değerli adımlar atmışlardır. O yüzden Türk Çağdaş Sanatçılarının başardıkları Avrupalı Amerikalı meslektaşlarından ister istemez çok daha önemlidir. Çünkü onlar desteksiz, katılımsız, müzesiz, vakıfsız kendi yağlarıyla kavrularak bu yarışı sürdürmektedirler.

Oğluma öğrettiğim ilk kelime özgürlüktü. Hayatta en önemli şey, bunu çok iyi öğrendim. Hatta oğlum bazen bunu bana karşı kullanıyor ve bazen insan farkında olmadan da özgürlüğünü kaybedebilir. Bazen bir ulus farkında olmadan özgürlüğünü kaybedebilir. Oradan geri gelmeyi bilmek lazım bu benim için de geçerli ulus için de geçerli tüm dünya için geçerli. Özgürlük paha biçilmez. Benim yaptığım resimlerin, yazdığım yazıların makalelerin, kitapların tamamını medyan çizgisini alsanız altından büyük bir şekilde özgürlük risk ve yaratıcılık çıkar.

Risk almadan büyük galibiyetler gelmez. Riskten kastım mesela bir insanın ‘Ben CHP Genel başkanlığına soyunacağım’ demesi risktir, ‘Dünya sanat gününü dünyaya kabul ettireceğim’ demesi risktir veya ‘Şu dünyanın en büyük müzelerini karşıma alıp sanatın yalnız batı sanatından ibaret olmadığının savaşını vereceğim’ demesi bundan 37 yıl önce delik gibi görülebilir ama risktir. Risk, bütün bunlara rağmen inandığın yoldan yürümektir ve bu şekilde en iddialı konulara en doğal şekilde yaklaşmaktır.
